Yargıtay İçtihatları Işığında İşveren Vekili Kavramı
- Mehmet Berke Eryılmaz
- 15 Kas 2021
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Oca 2023
İş Kanunu’nun tanımlar başlıklı 2. Maddesinde; “İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.” düzenlemeleri mevcuttur.
Buna göre işveren vekili işverenin adına hareket eder ve genel olarak işyerinin yönetiminde görev alır. Bununla birlikte maddede işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluğun işveren vekilleri hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
İşveren vekiline ilişkin Kanun’da yer alan önemli düzenlemelerden bir tanesi m. 18’in son fıkrasıdır. Bu düzenlemeye göre; “İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz.”
Bu hüküm uyarınca işyerinin bütününü sevk ve idare eden, işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında “Feshin geçerli sebebe dayandırılması” başlıklı 18. Madde, “Sözleşmenin feshinde usul” başlıklı 19. Madde, “Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları” başıklı 21. Madde ve “İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı” başlıklı 25. Maddenin son fıkrası hükümleri uygulanmayacaktır.
Bahsi geçen hükümler uygulamada “İş Güvencesi” olarak bilinmektedir. Zira Yargıtay 22. H.D.’nin 2011/319 E. Ve 2011/1064 K. Sayılı içtihadına göre; “İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili…ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma/çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında uygulanmayacak kanun maddeleri uygulamaya İş Güvencesi olarak yerleşmiş bulunan hükümlerdir. Bu bakımdan işveren vekillerinin İş Hukuku kapsamındaki İş Güvencesi’nden yararlanamayacakları görülmektedir.” denilmiştir.
İşveren vekilleri, İş Güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağından dolayı uygulamanın en sık görülen davalarından olan “İşe İade” hakkından faydalanamayacaklardır.
Konuyla ilgili uygulamada yaşanan en büyük sorun ise her yönetici sıfatına sahip çalışanın işveren vekili sayılıp sayılamayacağıdır. Zira işverenler gelinen noktada sık sık bu yönteme başvurmakta, görülen davalarda çalışanın işveren vekili olduğunu ve dolayısıyla İş Güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağını ileri sürmektedir.
Bu sorunun cevabı, çalışanın kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve işletmenin bütününü yönetip yönetmediğinin fiilen incelenmesi ile ortaya konulacaktır. Şüphesiz ki çalışana sırf yönetici, idareci, genel müdür gibi sıfatların verilmesi onun işveren vekili olarak sayılması için yeterli sayılmayacaktır. Yargıtay’ın da birçok kararında ortaya koymuş olduğu üzere çalışanın işveren vekili kabul edilebilmesi için, işletmenin veya işyerinin bütününü sevk ve idare etmesi ile özellikle işçi alma/çıkarma yetkisi ve işvereni temsil yetkisi öncelikli bakılacak hususlar olarak sayılmıştır.
Konu ile ilgili birkaç Yargıtay içtihadı incelenecek olursa;
· ”… İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekilleri her şeyden önce, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekilleri ile yardımcıları olduğuna göre, işletmenin tümünü yöneten genel müdürler ile yardımcıları iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacaktır. Ancak belirtelim ki, işyerinde genel müdür veya genel müdür yardımcısı unvanının kullanılması tek başına iş güvencesi kapsamı dışında bulunma sonucunu doğurmaz. Önemli olan, kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve işletmenin bütününü yönetip yönetmediğidir; bu hususta görev tanımı ve konumuna bakmak gerekir.”
(Yargıtay 9. HD. 27.04.2009 T., 2008/27930 E. 2009/11600 K.)
Yer verilen kararda da görüldüğü üzere çalışanın işveren vekili sayılabilmesi için bu hususta kendisine temsil yetkisinin verilip verilmediği ve işletmenin bütününü yönetip yönetmediği unsurları üzerinde durulmuştur.
· “… Üst düzey yönetici" kavramı salt hukuki bir kavram olmayıp, işletme organizasyonu ile de yakından ilgili bir kavramdır. Bu haliyle "işveren vekili" kavramı ile ilişkili olduğu fakat bu kavramı da kapsayan bir konumu ifade ettiği söylenebilir.
4857 Sayılı İş Kanununun 2. maddesinin dördüncü fıkrasında işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimseler "işveren vekili" olarak tanımlanmış; 18. maddesinde ise işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekillerinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanmayacakları belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında üst düzey yönetici, ilke olarak işyerinde işveren vekili sıfatını taşımanın ötesinde işyerinin bütününü sevk ve idare eden, işçilerin çalışmalarını ve çalışma saatlerini düzenleyerek onlara emir ve talimat veren; duruma ve işyeri düzenine göre işe alma ve işçi çıkarma yetkisini de taşıyabilen kimse olarak tanımlanabilir. Ancak aynı yerde kendisine görev ve talimat vererek denetleyen, çalışma saatlerini belirleyen başka bir yönetici veya şirket ortağının bulunması halinde kişinin üst düzey yönetici olmadığının kabulü yoluna gidilebilir. Çalışma gün ve saatlerinin bizzat belirlenebilmesi yetkisi de üst düzey yöneticilik sıfatının benimsenebilmesi için kabul edilen kriterlerden biridir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.11.2006 gün ve 2006/9-676 E., 2006/727 K. ve 24.12.2008 gün ve 2008/9-774 E, 2008/785 K. sayılı kararlarında da açıkça benimsendiği üzere, işyerinde üst düzey konumda çalışan işçinin, görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanılması olanaklı değildir. Bu ilkeler çerçevesinde somut olaya bakıldığında davacının şantiye şefi olduğu, şantiyede kendisine emir ve talimat veren daha üst düzeyde bir yöneticinin bulunduğu hususunun iddia ve ispat edilemediği sabittir. …”
(Yargıtay HGK E. 2014/22-2421, K. 2017/508, T. 15.3.2017)
Comments